Ana içeriğe atla

Kayıtlar

NAZAR DEĞMEYECEKSE EĞER...

  NAZAR DEĞMEYECEKSE EĞER…   Okumaya başladığınız yazımı yazabilmek için o kadar zorladım ki kendimi. Bir cümle kurmak bu kadar zor olmamalıydı.  J İlham olsun diye müzik listemi defalarca dinledim ve yeniledim. Yeni okuma gözlüğü aldım. Mavi ekrana bakarken gözlüğün de etkisi olmadı. Ama fark ettim ki içim kıpır kıpır iken kalemimin gücünü hissedemiyorum. Sanırım duygularımı da hissedemiyorum. Mutlu muyum? Huzurlu mu? Aldığım her nefes bir rahatlamayla terk ediyor beni. Günün her saati yoga matındaymışım gibi. Bunun adına huzur diyebiliriz. Uyanırken bile tebessüm ediyorum. Sabah 5:00’te yeni güne başlayan ben, yataktan çıkan bedenimin hafif soğuk ürpertisine bile ‘iyi ki’ diyorum. Bunun adına da mutluluk diyebiliriz. Son zamanlarda anladım ki, siz doğruysanız, ne olursa olsun doğru yola evriliyorsunuz. Yönünüzü kaybettiğinizi sandığınız nokta aslında aydınlanan yere gideceğiniz ilk duraktı. Bu bir yolculuksa eğer bunu yolculuk esnasında anlayamamış olabilirsiniz. Çünkü

BEN İNANIYORUM

  BEN İNANIYORUM.. The Pursuit Of Happyness adında bir film vardı. İzlerken ne çok gözyaşı dökmüştüm. Bir insanın başına daha ne gelebilir ki diyordum. Çaresizlik, bir başkasına yetememe, yokluk, emeğin karşılık görmemesi… Yine de nefes aldığını bilmek ve maalesef yeni günü kucaklamak istemeye istemeye. Neyse ki sonu güzeldi. Zorluklara rağmen elde edilen bir başarı vardı. İlham alınası. Merak ediyorum da gerçekten bir insanın başına gelebilecek en kötü şey nedir? İşsizlik mi en kötüsü? Değil. Çünkü çabalamaya devam ediyorsunuz. Biliyorsunuz emek ettiğinizde yeni bir kapı açılacak. Yapmak istediğiniz ya da olmak istediğiniz yer orası olmasa bile açılan kapıdan girmek ve sevmeye başlamak yeni dünyayı. Aşksızlık mı? Hiç değil. Akıl ve beden sağlığınızla oynanması mı? Bazen bazı insanlarda çıkarlar ve hırs ağır basar ve karşısındakinin de insan olduğunu unutup yok etmek ister. Yok da eder. Onu üzerek, onun moralini bozarak, onun hayattaki en kutsal gücünü elinden alarak. O

DAHA ŞİMDİDEN…

  DAHA ŞİMDİDEN… Bi ağırlık mı çöktü ne? Onca yılı yaşayıp , bugüne kadar gelen: BEN! Olgunlaştığımı hissettim yeni yaşımın ilk saniyesinde. Daha sakin, daha düşünerek hareket eden, biraz daha mantıklı, garip hislerin olduğu yeni bir çağ gibi. Sanki kendimi icat ettim. Böyle mi oluyor gerçekten?  Sanki yarın altmış olacakmış gibiyim:) Yaşımı gizleme isteği oluşuyor içimde son iki gündür. (daha şimdiden..:) ) Büyüdüm mü şimdi ben? Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum ve gözlerimi yeniden açıyorum. Ve evet, sayıyla da yazıyla da OTUZ’UM :)  Kimin söylediğini şu an hatırlayamadığım bir söz geliyor aklıma:  “ Zaman tükenmez, daha iyi geçer .” Ne kadar da anlamlı. O yüzden zamanı tüketmeden bolca güzel anılar, başarılar ve eserler biriktirerek dolu dolu yaşamak istiyorum üçle başlayan otuzlu yaşlarımı. Bu dileğimi gecenin ilk saniyesinde gerçekleştirmek adına saat 00:00 olunca kendim için ilk eserimi yapmaya başladım. Sabaha karşı paha biçilemez, ölümsüz hediyemi bitirmiştim. Geriye d

KENDİMİ BULDUM

KENDİMİ BULDUM Paul Jackson Pollock adını duydunuz mu? 1912’de Wyoming’de doğan ve Amerikan sanat tarihine yön veren önemli isimlerden biridir. Boyayı dökerek, fırlatarak ve damlatarak tuvale aktarmıştır. Fırça yerine spatula, bıçak ve sopa kullanmıştır. Damla resimleriyle Amerikan sanat tarihinde yeni bir sayfa açmış aynı zamanda sanatı ve stili birçok kişiye ilham olmuştur.  “ Her resmin kendi hayatı var. Ben onun çıkmasına yardım ediyorum .” Pollock’un bu sözü son eserimi yaratmamda bana ışık oldu. İnsanların kendini ifade etme şekli farklıdır. Ben ya susarım, ya yazarım ya da çizerim. Bu sefer sustuklarımı tuvale döktüm diyebilirim. Tablodaki her rengin farklı bir anlamı var.  Boyayı döküp fırlattıktan sonra geri çekilip baktığınızda eserin gerçek anlamını sadece siz biliyorsunuz. Sonucun renklerin ötesinde olduğunu sadece siz görüyorsunuz. Kendimde keşfettiğim en güzel yetenek resim sanatı.. Çünkü bazen düşünmek istemediğiniz halde tekrar tekrar zihninize gelen düşüncelerde bulabi

UYKUMA MERAK KAÇTI

  Uykuma Merak Kaçtı 01:34 - 28.07.2021 Size de oluyor mu?  Tavana bakıp olur olmaz her şeyi en çok da en kötüyü düşündüğünüz ve kendinizi hiç hissettiğiniz geceler.. Az uyuyan hatta uyku sevmeyen ben, bu zulmü kendime sıklıkla yaşatıyorum.  Yine o soruların uyutmadığı bir geceden yazıyorum. Ve merak etmeden duramıyorum: Hayatınızın en berbat gününe uyanacağınızı bilseniz sabah olsun ister miydiniz? Konuşuyorsunuz ama kimse sizi duymuyor yine de nefesinizi tüketir miydiniz? Gücünüzün tükendiğini bilmenize rağmen hayat devam etsin ister miydiniz? Ya da tüm gün hiçbir şey yapmadan ertesi günü bekleyerek yaşamak ister miydiniz? Yalan havuzunun içine en beklemediğiniz anda atılsanız çıkıp kendinizi savunmak mı yoksa kabullenip boğulmak mı sizi kurtarır? Peki itibar mı yoksa mahçup etmemek mi sizi güçlü tutar?  Daha ağırını düşünelim: itibarınız elinden alınıp bir de haksız yere mahçup edilmişseniz hala güçlü kalabilmek için savaşabilir misiniz? Buna gücünüz yeter mi? Gerçekten hayatta bu k

SABİT YILDIZ

  SABİT YILDIZ Sirius Yıldız’ını duydunuz mu hiç? Kutsal yıldız olarak bilinir. Yılda bir kez güneşle kavuşumu gerçekleşir. Ve o gün birçok uygarlık tarafından yılın en şanslı günü kabul edilir. Hatta kaderin yeniden yazıldığı gün olarak da rivayet edilir. Bu yıl 6 Temmuz 2021’de kavuşum gerçekleşti. O gün neler yaşadınız? Şanslı bir gününüz müydü? Hiç olmaz dediğiniz şeyler oldu mu? Sizi mutlu eden haberler mi aldınız yoksa sizi yerle bir eden şeyler mi duydunuz? Herkes olduğu gibi miydi? Güvendiğiniz dağlara kar yağdı mı? …  20 gün öncemi hatırlıyorum.  20 gün önce hayatı su almaya başlayan birine tanık oldum. Batmaya başladığını gördüm. Çaresiz kaldığınız ve engel olamadığınız bir şeyle karşılaştığınızda teslimiyetin insana sevimli gelmesi gibi kendini izole etme dönemine geçişine şahit oldum. Biliyorum ki, yıkıcı düşünceler ve olumsuz duygular insanı kirletir. Ve bu hızla yayılır. Ve yine biliyorum ki, bu kirlilikle yaşamak da bundan kurtulmak da senin elinde. Senin gücünde. Kaderi

KENDİNLE KAL...

 KENDİNLE KAL “Garip bir ruh hali. İçinizdeki hevesin öldürülmesi. Adım atacakken durmak. Dona kalmak. Başını ellerin arasına alıp etrafı görmeye çalışmak. Nabız hızlı atarken gözlerin dolmasına engel olamamak. Bir süre daha dona kalmak. Yaşadığını unutmak gibi. Ama oradasın… Hayallerin de hala seninle. Nefes al. Derin derin. Ve nefes ver. Geçmiyor değil mi? Kilitli kapı. Kilitleri açıp kapıyı aralayana kadar da geçmeyecek. Hevesin kırılacak, dünyan başına yıkılacak gibi olacak… Vazgeçecek misin? Sen hala senin için mükemmel olan yerdesin. Sen hala hedeflerine bakıp koşmaya devam edecek kişisin. Sen hala fark yaratacak olansın. Kimsenin görmediğini gören ve fark edensin. Kim ne derse desin fikirlerinle fark atacak olan da sensin. O yüzden vazgeçmeyeceksin. Negatif düşüncelere kendini teslim edersen içinde kaybolursun. Durumlar ve olaylardan kendini arındır. Ufacık bir aydınlanmadan yeni bir cevher oluşturacağın yerde kendinle kal.”   Stefano D’anna’n